|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
be situated in (a place) f.
|
yer almak |
|
Japan is situated in Asia.
Japonya Asya'da yer almaktadır.
More Sentences
|
2 |
Genel |
put in place f.
|
devreye sokmak |
|
What instruments can we put in place to establish a genuine policy of integration?
Gerçek bir entegrasyon politikası oluşturmak için hangi araçları devreye sokabiliriz?
More Sentences
|
3 |
Genel |
in this place zf.
|
burada |
|
The best thing that's happened in this place is our meeting one another.
Burada gerçekleşen en iyi şey birbirimizle karşılaşmamızdır.
More Sentences
|
4 |
Genel |
in that place zf.
|
orada |
|
For in that place, all of Israel had gathered to appoint him as king.
Çünkü bütün İsrailliler onu kral ilan etmek için orada toplanmışlardı.
More Sentences
|
5 |
Genel |
in place of ed.
|
yerine |
|
I rise to speak in place of Ruth Hieronymi, who actually should have been speaking, but is unfortunately unwell.
Aslında konuşması gereken ancak ne yazık ki rahatsız olan Ruth Hieronymi'nin yerine konuşmak üzere ayağa kalkıyorum.
More Sentences
|
Phrasals |
|
6 |
Öbek Fiiller |
retire in (something or some place) f.
|
(bir yerde) emekli olmak |
|
It will help millions of European old people to retire in the sun.
Bu, milyonlarca Avrupalı yaşlının güneş altında emekli olmasına yardımcı olacaktır.
More Sentences
|
7 |
Öbek Fiiller |
store (something) in (something or some place) f.
|
(bir şeyi bir şeye/yere) depolamak |
|
Hay is stored in the barn.
Saman ahırda depolanır.
More Sentences
|
8 |
Öbek Fiiller |
store (something) in (something or some place) f.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) saklamak |
|
In this case, the user must create a startup key to store in a USB flash drive.
Bu durumda, kullanıcı bir USB flash sürücüde saklamak için bir başlangıç anahtarı oluşturmalıdır.
More Sentences
|
9 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Did you tell Tom he's not allowed in this room?
Bu odaya girmesine izin verilmediğini Tom'a söyledin mi?
More Sentences
|
10 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Tom's dog isn't allowed in the house.
Tom'un köpeğinin eve girmesine izin verilmiyor.
More Sentences
|
11 |
Öbek Fiiller |
originate in (some place or something) f.
|
(bir yerden/bir şeyden) çıkmak |
|
We all know that gunpowder and paper originated in Asia and then travelled to Europe.
Barut ve kâğıdın Asya'da ortaya çıktığını ve daha sonra Avrupa'ya gittiğini hepimiz biliyoruz.
More Sentences
|
12 |
Öbek Fiiller |
originate in (some place or something) f.
|
(bir yerden/bir şeyden) kaynaklanmak |
|
There are manifest problems originating in the Commission's system and in the way it works.
Komisyon'un sisteminden ve çalışma şeklinden kaynaklanan açık sorunlar vardır.
More Sentences
|
13 |
Öbek Fiiller |
permit (one) in (something or some place) f.
|
(birinin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
We do not know this with any certainty because no organisations or media are permitted in the area.
Bunu kesin olarak bilmiyoruz çünkü bölgeye hiçbir kuruluşun ya da medyanın girmesine izin verilmiyor.
More Sentences
|
14 |
Öbek Fiiller |
settle in (something or some place) f.
|
(bir şeye/bir yere) alışmak |
|
Layla settled in to her new life in an Egyptian prison cell.
Layla Mısır'da bir hapishane hücresindeki yeni hayatına alıştı.
More Sentences
|
|
15 |
Öbek Fiiller |
settle in (something or some place) f.
|
(bir şeye/bir yere) yerleşmek |
|
We encourage people to live, work and settle in states other than their own national Member State.
İnsanları kendi ulusal Üye Devletleri dışındaki ülkelerde yaşamaya, çalışmaya ve yerleşmeye teşvik ediyoruz.
More Sentences
|
Colloquial |
|
16 |
Konuşma Dili |
in place of expr.
|
yerine |
|
We must not forget the priority of development, and we must not speak in place of the South.
Kalkınmanın önceliğini unutmamalı ve Güney'in yerine konuşmamalıyız.
More Sentences
|
General |
|
17 |
Genel |
place in the sun i.
|
iyi durum |
|
18 |
Genel |
place abounding in vineyards i.
|
bağlık |
|
19 |
Genel |
being in the first place i.
|
başta olmak üzere |
|
20 |
Genel |
in-place evaluation i.
|
yerinde değerlendirme |
|
21 |
Genel |
relief in place i.
|
yerinde değiştirme |
|
22 |
Genel |
jog in place i.
|
yerinde koşu |
|
23 |
Genel |
run in place i.
|
yerinde koşu |
|
24 |
Genel |
jog in place i.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yapılan yürüyüş |
|
25 |
Genel |
run in place i.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yapılan koşu |
|
26 |
Genel |
ability to put ourselves imaginatively in another’s place i.
|
empati kurabilme yeteneği |
|
27 |
Genel |
ability to put ourselves imaginatively in another’s place i.
|
hayal gücüne dayanarak kendimizi başkasının yerine koyabilme yeteneği |
|
28 |
Genel |
shelter in place i.
|
yerinde sığınak |
|
29 |
Genel |
shelter in place i.
|
yaşanılan mekanda, temel önlemler alarak, dışarıdan gelen tehditlere karşı
oluşturulan güvenli bir alan |
|
30 |
Genel |
place one's trust in f.
|
itimat etmek |
|
31 |
Genel |
be kept in a place f.
|
saklanmak |
|
32 |
Genel |
have a special place in one's life f.
|
hayatında özel bir yere sahip olmak |
|
33 |
Genel |
not to be firmly in place f.
|
iğreti durmak |
|
34 |
Genel |
place in a dilemma f.
|
çıkmaza sokmak |
|
|
35 |
Genel |
put somebody in his place f.
|
haddini bildirmek |
|
36 |
Genel |
set a place in order f.
|
bir yeri derleyip toplamak |
|
37 |
Genel |
place (in a competition) f.
|
dereceye girmek |
|
38 |
Genel |
place one's trust in f.
|
güvenmek |
|
39 |
Genel |
exist or stand in the same place f.
|
aynı yerde bulunmak |
|
40 |
Genel |
place reliance in f.
|
güvenmek |
|
41 |
Genel |
stay in place f.
|
yerinde kalmak |
|
42 |
Genel |
set a place in order f.
|
bir yeri düzene sokmak |
|
43 |
Genel |
place reliance in f.
|
bel bağlamak |
|
44 |
Genel |
place in a competition f.
|
derece almak |
|
45 |
Genel |
put oneself in another's place f.
|
kendini başkasının yerine koymak |
|
46 |
Genel |
have a special place in one's heart f.
|
birinin kalbinde özel bir yere sahip olmak |
|
47 |
Genel |
leave a place in a shambles f.
|
bir yeri darmadağınık bir halde bırakmak |
|
48 |
Genel |
be in place f.
|
yerini almak |
|
49 |
Genel |
turn a place in a very noisy disordered state f.
|
curcunaya vermek |
|
50 |
Genel |
turn a place in a very noisy disordered state f.
|
curcunaya döndürmek |
|
51 |
Genel |
turn a place in a very noisy disordered state f.
|
curcunaya çevirmek |
|
52 |
Genel |
put someone in one's place f.
|
haddini bildirmek |
|
53 |
Genel |
hide in a secret place f.
|
zulaya atmak |
|
54 |
Genel |
turn a place in a very noisy disordered state f.
|
ortalığı ellialtıya vermek |
|
55 |
Genel |
put in a secret place f.
|
zulaya atmak |
|
56 |
Genel |
put in a secret place f.
|
zula etmek |
|
57 |
Genel |
hide in a secret place f.
|
zula etmek |
|
58 |
Genel |
place (in a competition) f.
|
derece kazanmak |
|
59 |
Genel |
take place in the scope of f.
|
kapsamında yer almak |
|
60 |
Genel |
get to (a place) in time f.
|
bir yere yetişmek |
|
61 |
Genel |
claim one's place in history f.
|
tarihteki yerini almak |
|
62 |
Genel |
gather in (a place) f.
|
temerküz etmek |
|
63 |
Genel |
act in place of f.
|
yerine hareket etmek |
|
64 |
Genel |
take place in literature f.
|
literatürde yer almak |
|
65 |
Genel |
place something in forefront f.
|
gözönüne almak |
|
66 |
Genel |
place in question f.
|
soru sormak |
|
67 |
Genel |
place in inverted commas f.
|
tırnak içine almak |
|
68 |
Genel |
place in custody f.
|
emanete vermek |
|
69 |
Genel |
get a place in no time flat f.
|
soluğu (bir yerde) almak |
|
70 |
Genel |
place in f.
|
içine sokmak |
|
71 |
Genel |
take/gain a place in society f.
|
toplumda yer edinmek |
|
72 |
Genel |
place one's ballot in the ballot box f.
|
oy sandığına oyunu atmak |
|
73 |
Genel |
regret having come (at all/in the first place) f.
|
geldiğine geleceğine pişman olmak |
|
74 |
Genel |
finish in third place f.
|
üçüncü olarak bitirmek |
|
|
75 |
Genel |
finish in second place f.
|
ikinci olarak bitirmek |
|
76 |
Genel |
run in place f.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde koşmak |
|
77 |
Genel |
jog in place f.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yürümek |
|
78 |
Genel |
be in the first place f.
|
birinci sırada olmak |
|
79 |
Genel |
be in the first place f.
|
ilk sırada olmak |
|
80 |
Genel |
feel that you belong in a place f.
|
kendini bir yere ait hissetmek |
|
81 |
Genel |
attain a place in the market f.
|
pazarda yerini almak |
|
82 |
Genel |
attain a place in the market f.
|
pazarda/piyasada yer edinmek |
|
83 |
Genel |
attain a place in the market f.
|
piyasada yerini almak |
|
84 |
Genel |
gain a place in the market f.
|
pazarda yerini almak |
|
85 |
Genel |
gain a place in the market f.
|
pazarda/piyasada yer edinmek |
|
86 |
Genel |
gain a place in the market f.
|
piyasada yerini almak |
|
87 |
Genel |
put someone in a different place f.
|
birini farklı bir yere koymak |
|
88 |
Genel |
find something in/on its place f.
|
yerinde bulmak |
|
89 |
Genel |
take place in the list f.
|
listede yer almak |
|
90 |
Genel |
in-place s.
|
yerli |
|
91 |
Genel |
fixed-in-place s.
|
yerinde onarılan |
|
92 |
Genel |
in first place zf.
|
ilk olarak |
|
93 |
Genel |
in the first place zf.
|
evvel emirde |
|
94 |
Genel |
in the second place zf.
|
ondan sonra |
|
95 |
Genel |
in the first place zf.
|
en önce |
|
96 |
Genel |
in the first place zf.
|
ilk önce en önce |
|
97 |
Genel |
in the first place zf.
|
evvela |
|
98 |
Genel |
in the second place zf.
|
ikinci olarak |
|
99 |
Genel |
in the first place zf.
|
ilkin |
|
100 |
Genel |
in its proper place zf.
|
yerli yerinde |
|
101 |
Genel |
in first place zf.
|
aslında |
|
102 |
Genel |
in the first place zf.
|
ilk önce |
|
103 |
Genel |
in the first place zf.
|
evvelemirde |
|
104 |
Genel |
in the proper place zf.
|
yerli yerinde |
|
105 |
Genel |
in some other place zf.
|
başka bir yerde |
|
106 |
Genel |
in a different place zf.
|
başka bir yerde |
|
107 |
Genel |
in other place zf.
|
başka bir yerde |
|
108 |
Genel |
in place of this zf.
|
bunun yerine |
|
109 |
Genel |
in this place zf.
|
buraya |
|
110 |
Genel |
in the first place zf.
|
her şeyden önce |
|
111 |
Genel |
in a higher place zf.
|
daha yüksek bir yerde |
|
112 |
Genel |
in a higher place zf.
|
daha yükseğe |
|
113 |
Genel |
in place of ed.
|
… yerine |
|
114 |
Genel |
in the place of ed.
|
bedel olarak |
|
115 |
Genel |
in the place of ed.
|
yerine |
|
Phrasals |
|
116 |
Öbek Fiiller |
burst in (to some place) f.
|
odaya pat diye girmek/dalmak |
|
117 |
Öbek Fiiller |
burst in (to some place) f.
|
içeri dalmak |
|
118 |
Öbek Fiiller |
burst in (to some place) f.
|
birden/kapıyı çalmadan/münasebetsizce içeri girmek |
|
119 |
Öbek Fiiller |
carry in (some place) f.
|
(bir yere) taşımak |
|
120 |
Öbek Fiiller |
carry in (some place) f.
|
(kapalı bir yere) götürmek |
|
121 |
Öbek Fiiller |
carry in (some place) f.
|
(bir şeyin içine) koymak |
|
122 |
Öbek Fiiller |
charge in (to some place) f.
|
aceleyle içeri girmek |
|
123 |
Öbek Fiiller |
charge in (to some place) f.
|
hızla içeri dalmak |
|
124 |
Öbek Fiiller |
charge in (to some place) f.
|
çılgınlar gibi koşarak içeri girmek |
|
125 |
Öbek Fiiller |
admit someone (in)to (some place) f.
|
(birinin bir yere) girmesine izin vermek |
|
126 |
Öbek Fiiller |
admit someone (in)to (some place) f.
|
(birini bir yere) sokmak |
|
127 |
Öbek Fiiller |
admit someone (in)to (some place) f.
|
(birini bir yere) kabul etmek |
|
128 |
Öbek Fiiller |
pull in(to some place) f.
|
arabayı bir yere sürmek/çekmek |
|
129 |
Öbek Fiiller |
barge in to some place f.
|
birden içeri dalmak |
|
130 |
Öbek Fiiller |
bring someone or something in(to) some place f.
|
birini bir yere getirmek/içeri almak |
|
131 |
Öbek Fiiller |
lay over in some place f.
|
bir yerde duraklamak/durmak |
|
132 |
Öbek Fiiller |
ask someone in (some place) f.
|
birisini içeriye davet etmek |
|
133 |
Öbek Fiiller |
barge in some place f.
|
birden içeri dalmak |
|
134 |
Öbek Fiiller |
set something in a place f.
|
bir yere kurmak |
|
135 |
Öbek Fiiller |
block (someone or something) in some place f.
|
birinin geçiş yolunu tıkamak |
|
136 |
Öbek Fiiller |
place in f.
|
içine yerleştirmek |
|
137 |
Öbek Fiiller |
breeze in to some place f.
|
içeriye dalmak |
|
138 |
Öbek Fiiller |
place in f.
|
içine koymak |
|
139 |
Öbek Fiiller |
breeze in to some place f.
|
içeriye dalıvermek |
|
140 |
Öbek Fiiller |
chase someone (or an animal) in(to) some place f.
|
kovalayarak bir yere sokmak |
|
141 |
Öbek Fiiller |
stampede in(to some place) f.
|
panikle bir yere kaçışmak |
|
142 |
Öbek Fiiller |
barge in to some place f.
|
paldır küldür girmek |
|
143 |
Öbek Fiiller |
barge in some place f.
|
paldır küldür girmek |
|
144 |
Öbek Fiiller |
barge in to some place f.
|
(kapıyı vb. çalmadan) lappadak girmek |
|
145 |
Öbek Fiiller |
barge in some place f.
|
(kapıyı vb. çalmadan) lappadak girmek |
|
146 |
Öbek Fiiller |
filter in (some place) f.
|
(bir yere) yavaş yavaş sızmak |
|
147 |
Öbek Fiiller |
filter in (some place) f.
|
(bir yere) yavaş yavaş yayılmak |
|
148 |
Öbek Fiiller |
filter in (some place) f.
|
(bir yerden) yavaş yavaş geçmek |
|
149 |
Öbek Fiiller |
filter in (some place) f.
|
(bir yere) yavaş yavaş girmek |
|
150 |
Öbek Fiiller |
filter in (some place) f.
|
(bir yere) kademeli olarak girmek |
|
151 |
Öbek Fiiller |
put in at (some place) f.
|
(bir yere) yanaşmak |
|
152 |
Öbek Fiiller |
put in at (some place) f.
|
(bir yere) demirlemek |
|
153 |
Öbek Fiiller |
place in f.
|
bir gruba, duruma, senaryoya dahil etmek |
|
154 |
Öbek Fiiller |
place in f.
|
bir gruba, duruma, senaryoya tahsis etmek |
|
155 |
Öbek Fiiller |
place in f.
|
bir grupta, durumda, senaryoda görevlendirmek |
|
156 |
Öbek Fiiller |
place in f.
|
spor müsabakasında ilk üçe girmek |
|
157 |
Öbek Fiiller |
relocate (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi yeni bir şeye/yere) yerleştirmek |
|
158 |
Öbek Fiiller |
relocate (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) taşımak |
|
159 |
Öbek Fiiller |
relocate (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin) yerini değiştirmek |
|
160 |
Öbek Fiiller |
retire in (something or some place) f.
|
emekli olup (bir yere) yerleşmek |
|
161 |
Öbek Fiiller |
retire in (something or some place) f.
|
emekli olup farklı bir yaşam kurmak |
|
162 |
Öbek Fiiller |
retire in (something or some place) f.
|
emekli olup belli bir şekilde yaşamak |
|
163 |
Öbek Fiiller |
retire in (something or some place) f.
|
belli bir durumda emekli olmak |
|
164 |
Öbek Fiiller |
retire in (something or some place) f.
|
emekli olup bir durumun içine girmek/düşmek |
|
165 |
Öbek Fiiller |
roll in (to some place) f.
|
(bir yere) varmak |
|
166 |
Öbek Fiiller |
roll in (to some place) f.
|
(bir yere) ulaşmak |
|
167 |
Öbek Fiiller |
roll in (to some place) f.
|
(bir yere) gelmek |
|
168 |
Öbek Fiiller |
roll in (to some place) f.
|
(bir yere) girmek |
|
169 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (some place) f.
|
(bir şeyi bir yerde) servis etmek |
|
170 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (some place) f.
|
(bir yerde bir yiyecek/içecek) servisi yapmak |
|
171 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (some place) f.
|
(bir yerdeki) hizmet süresinin sonuna gelmek |
|
172 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (some place) f.
|
(bir yerdeki) hizmet süresini tamamlamak |
|
173 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (some place) f.
|
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek |
|
174 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (some place) f.
|
belli bir süre hapis cezası çekmek |
|
175 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (some place) f.
|
belli bir süre hapis yatmak |
|
176 |
Öbek Fiiller |
stalk in (some place) f.
|
kibirli bir şekilde (bir yere) girmek |
|
177 |
Öbek Fiiller |
stalk in (some place) f.
|
kendini beğenmiş bir şekilde (bir yere) dalmak |
|
178 |
Öbek Fiiller |
stalk in (some place) f.
|
bir hışımla (bir yere) dalmak |
|
179 |
Öbek Fiiller |
strut in (to some place) f.
|
kibirle (bir yere) girmek |
|
180 |
Öbek Fiiller |
strut in (to some place) f.
|
bir çalımla (bir yere) girmek |
|
181 |
Öbek Fiiller |
strut in (to some place) f.
|
kurumlanarak (bir yere) girmek |
|
182 |
Öbek Fiiller |
strut in (to some place) f.
|
kasılarak (bir yere) girmek |
|
183 |
Öbek Fiiller |
strut in (to some place) f.
|
kendini beğenmiş bir şekilde (bir yere) girmek |
|
184 |
Öbek Fiiller |
strut in (to some place) f.
|
havalı bir şekilde (bir yere) girmek |
|
185 |
Öbek Fiiller |
swarm in (something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) doluşmak |
|
186 |
Öbek Fiiller |
swarm in (something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) akın etmek |
|
187 |
Öbek Fiiller |
swarm in (something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) üşüşmek |
|
188 |
Öbek Fiiller |
troop in (something or some place) f.
|
grupça (bir şeye/yere) girmek |
|
189 |
Öbek Fiiller |
troop in (something or some place) f.
|
topluca (bir şeye/yere) girmek |
|
190 |
Öbek Fiiller |
troop in (something or some place) f.
|
grup/sürü halinde (bir şeye/yere) girmek |
|
191 |
Öbek Fiiller |
troop in (something or some place) f.
|
topluluk halinde (bir şeye/yere) girmek |
|
192 |
Öbek Fiiller |
waltz in (some place) f.
|
elini kolunu sallayarak (bir yere) girmek |
|
193 |
Öbek Fiiller |
waltz in (some place) f.
|
rahat rahat (bir yere) girmek |
|
194 |
Öbek Fiiller |
waltz in (some place) f.
|
umursamaz/vurdumduymaz bir tavırla (bir yere) girmek |
|
195 |
Öbek Fiiller |
waltz in (some place) f.
|
rahatça (bir yere) girmek |
|
196 |
Öbek Fiiller |
waltz in (some place) f.
|
hızlıca (bir yere) girmek |
|
197 |
Öbek Fiiller |
waltz in (some place) f.
|
hızlıca (bir yere) dalmak |
|
198 |
Öbek Fiiller |
waltz in (some place) f.
|
rahat bir tavırla (bir yere) girmek |
|
199 |
Öbek Fiiller |
wind up in (something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) varmak |
|
200 |
Öbek Fiiller |
wind up in (something or some place) f.
|
kendini (bir şeyde/yerde) bulmak |
|
201 |
Öbek Fiiller |
store (something) in (something or some place) f.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) depolamak |
|
202 |
Öbek Fiiller |
store (something) in (something or some place) f.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) stoklamak |
|
203 |
Öbek Fiiller |
store (something) in (something or some place) f.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) muhafaza etmek |
|
204 |
Öbek Fiiller |
store (something) in (something or some place) f.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) korumak |
|
205 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
206 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
207 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
208 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
209 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
210 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
211 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
212 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
213 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
214 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
215 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
216 |
Öbek Fiiller |
allow (someone or something) in (something or some place) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
217 |
Öbek Fiiller |
barrel in (to some place) f.
|
(bir yere) dalmak |
|
218 |
Öbek Fiiller |
barrel in (to some place) f.
|
(bir yere) paldır küldür girmek |
|
219 |
Öbek Fiiller |
block in some place f.
|
bir yerden çıkmasına engel oluşturmak |
|
220 |
Öbek Fiiller |
block in some place f.
|
bir yerin içinde mahsur bırakmak |
|
221 |
Öbek Fiiller |
block in some place f.
|
bir yerden çıkışını tıkamak |
|
222 |
Öbek Fiiller |
blow in (some place) (from some place) f.
|
(bir yerden) çıkagelmek |
|
223 |
Öbek Fiiller |
blow in (some place) (from some place) f.
|
(bir yerden) ansızın gelivermek |
|
224 |
Öbek Fiiller |
blow in (some place) (from some place) f.
|
(bir yerden) atlayıp gelmek |
|
225 |
Öbek Fiiller |
break in (to something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) zorla girmek |
|
226 |
Öbek Fiiller |
break in (to something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) izinsiz girmek |
|
227 |
Öbek Fiiller |
break in (to something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) hırsızlık/suç işlemek amacıyla girmek |
|
228 |
Öbek Fiiller |
break in (to something or some place) f.
|
(bir şeye/yere) yasa dışı bir şekilde girmek |
|
229 |
Öbek Fiiller |
bring in some place f.
|
bir yere getirmek |
|
230 |
Öbek Fiiller |
bring in some place f.
|
içeri almak |
|
231 |
Öbek Fiiller |
call in (to some place) f.
|
(bir yeri) aramak |
|
232 |
Öbek Fiiller |
call in (to some place) f.
|
(bir yere) telefon etmek |
|
233 |
Öbek Fiiller |
call in (to some place) f.
|
(bir merkezi, iş yerini) arayıp mesajları kontrol etmek |
|
234 |
Öbek Fiiller |
chase (someone or something) in (some place) f.
|
(birini/bir şeyi) kovalayıp/kovalayarak (bir yere) sokmak |
|
235 |
Öbek Fiiller |
chase (someone or something) in (some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yerin) içine doğru kovalamak |
|
236 |
Öbek Fiiller |
chase (someone or something) in (some place) f.
|
(birini/bir şeyi) kovalayıp (bir yere) girmesini sağlamak |
|
237 |
Öbek Fiiller |
chase (someone or something) in (some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir yere) doğru yönlendirmek |
|
238 |
Öbek Fiiller |
chase in some place f.
|
kovalayıp/kovalayarak bir yere sokmak |
|
239 |
Öbek Fiiller |
chase in some place f.
|
bir yerin içine doğru kovalamak |
|
240 |
Öbek Fiiller |
chase in some place f.
|
kovalayıp bir yere girmesini sağlamak |
|
241 |
Öbek Fiiller |
chase in some place f.
|
bir yere doğru yönlendirmek |
|
242 |
Öbek Fiiller |
clap someone in some place f.
|
birini bir yere tıkmak |
|
243 |
Öbek Fiiller |
clap someone in some place f.
|
birini bir yere kapatmak |
|
244 |
Öbek Fiiller |
clap someone in some place f.
|
birini bir yere (hapse) atmak |
|
245 |
Öbek Fiiller |
clap (one) in (something or some place) f.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) tıkmak |
|
246 |
Öbek Fiiller |
clap (one) in (something or some place) f.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) kapatmak |
|
247 |
Öbek Fiiller |
clap (one) in (something or some place) f.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) atmak |
|
248 |
Öbek Fiiller |
clap in some place f.
|
hapse/kodese tıkmak |
|
249 |
Öbek Fiiller |
clap in some place f.
|
parmaklıklar ardına kapatmak/tıkmak |
|
250 |
Öbek Fiiller |
clap in some place f.
|
hapse atmak |
|
251 |
Öbek Fiiller |
clap in some place f.
|
bir yere tıkmak/atmak/kapatmak |
|
252 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere doluşmak |
|
253 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere tıkışmak |
|
254 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere sığışmak |
|
255 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere zar zor sığışmak |
|
256 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere hınca hınç doluşmak |
|
257 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yerde izdiham yaratmak |
|
258 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere doluşmak |
|
259 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere tıkışmak |
|
260 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere sığışmak |
|
261 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere zar zor sığışmak |
|
262 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yere hınca hınç doluşmak |
|
263 |
Öbek Fiiller |
crowd in some place f.
|
bir yerde izdiham yaratmak |
|
264 |
Öbek Fiiller |
file in (something or some place) f.
|
(bir şeye/bir yere) girmek |
|
265 |
Öbek Fiiller |
file in (something or some place) f.
|
(bir şeye/bir yere) sıra halinde girmek |
|
266 |
Öbek Fiiller |
flock in (some place or thing) f.
|
(bir yere/şeye) akın etmek |
|
267 |
Öbek Fiiller |
flock in (some place or thing) f.
|
(bir yere/şeye) doluşmak |
|
268 |
Öbek Fiiller |
hurry (someone or something) in(to some place) f.
|
(birini/bir şeyi) aceleyle/hızlıca (bir yere) sokmak/yetiştirmek |
|
269 |
Öbek Fiiller |
hurry (someone or something) in(to some place) f.
|
(birini/bir şeyi) çabucak (bir yere) yetiştirmek/sokmak |
|
270 |
Öbek Fiiller |
look around (in) some place f.
|
bir yeri aramak |
|
271 |
Öbek Fiiller |
look around (in) some place f.
|
bir yerde aramak |
|
272 |
Öbek Fiiller |
look around (in) some place f.
|
bir yerde etrafa bakınmak |
|
273 |
Öbek Fiiller |
lure (someone or something) in(to something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) çekmek |
|
274 |
Öbek Fiiller |
lure (someone or something) in(to something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) gelmesi için ayartmak |
|
275 |
Öbek Fiiller |
lure (someone or something) in(to something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) düşürmek |
|
276 |
Öbek Fiiller |
lure (someone or something) in(to something or some place) f.
|
(birini/bir şeyi bir şey) tuzağına düşürmek |
|
277 |
Öbek Fiiller |
originate in (some place or something) f.
|
kökeni (bir yer/bir şey) olmak |
|
278 |
Öbek Fiiller |
originate in (some place or something) f.
|
(başlangıcı/kökeni) (bir yere/bir şeye) dayanmak |
|
279 |
Öbek Fiiller |
originate in (some place or something) f.
|
(bir yerden/bir şeyden) başlamak |
|
280 |
Öbek Fiiller |
pilot (something) in(to something or some place) f.
|
(bir şeye bir yere/bir şeye kadar/doğru) kılavuzluk/pilotluk/kaptanlık etmek |
|
281 |
Öbek Fiiller |
pilot (something) in(to something or some place) f.
|
(bir şeye bir yere/bir şeye doğru) rota vermek |
|
282 |
Öbek Fiiller |
pilot (something) in(to something or some place) f.
|
(bir şeyi bir şeye/bir yere) yönlendirmek |
|
283 |
Öbek Fiiller |
remain in (something or some place) f.
|
(bir şeyde/bir yerde) kalmak/bulunmak |
|
284 |
Öbek Fiiller |
remain in (something or some place) f.
|
(bir şeyde/bir yerde) durmak |
|
285 |
Öbek Fiiller |
remain in (something or some place) f.
|
(bir grubun, kurumun) bir parçası/üyesi olmaya devam etmek |
|
286 |
Öbek Fiiller |
remain in (something or some place) f.
|
(bir grubun, kurumun) içinde kalmak |
|
287 |
Öbek Fiiller |
remain in (something or some place) f.
|
(bir grupta, kurumda) kalmak |
|
288 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (something or some place) f.
|
(bir şey) içerisinde (bir yemek) sunmak/servis etmek |
|
289 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (something or some place) f.
|
(bir yemeği bir şeyde/bir yerde) sunmak/servis etmek |
|
290 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (something or some place) f.
|
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek |
|
291 |
Öbek Fiiller |
serve (something) in (something or some place) f.
|
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek |
|
292 |
Öbek Fiiller |
set in a place f.
|
bir yere kurmak |
|
293 |
Öbek Fiiller |
sneak in (some place) f.
|
(bir yere) gizlice girmek |
|
294 |
Öbek Fiiller |
sneak in (some place) f.
|
(bir yere) sızmak |
|
295 |
Öbek Fiiller |
sneak in (some place) f.
|
(bir yere) sinsice girmek/sızmak |
|
296 |
Öbek Fiiller |
test in (something or some place) f.
|
(bir ortamda/bir yerde) test etmek |
|
297 |
Öbek Fiiller |
test in (something or some place) f.
|
(bir alanda) test etmek |
|
Phrases |
|
298 |
İfadeler |
in place of you expr.
|
sizin yerinize |
|
299 |
İfadeler |
in place of you expr.
|
senin yerine |
|
300 |
İfadeler |
keep in a cool and dry place expr.
|
soğuk ve kuru bir yerde muhafaza edin |
|
301 |
İfadeler |
in (someone's or something's) place expr.
|
birinin/bir şeyin bulunduğu yerde/yere |
|
302 |
İfadeler |
in (someone's or something's) place expr.
|
birinin/bir şeyin yerinde/yerine |
|
303 |
İfadeler |
in (someone's or something's) place expr.
|
birinin/bir şeyin yerine |
|
304 |
İfadeler |
in someone else's place expr.
|
başkasının yerinde/konumunda |
|
305 |
İfadeler |
in someone else's place expr.
|
başkasının durumunda/şartlarında |
|
306 |
İfadeler |
in someone else's place expr.
|
kendini başkasının yerine koymuş |
|
307 |
İfadeler |
in someone else's place expr.
|
başkasının yerinde olduğunu hayal etmiş/düşünen |
|
308 |
İfadeler |
in someone else's place expr.
|
başkasının konumunda olduğunu hayal eden/düşünen |
|
309 |
İfadeler |
in place of (someone or something) expr.
|
(birinin/bir şeyin) yerine |
|
310 |
İfadeler |
in place of (someone or something) expr.
|
(birine/bir şeye) vekaleten |
|
311 |
İfadeler |
in place of (something) expr.
|
(bir şeyin) yerine |
|
312 |
İfadeler |
in place of (something) expr.
|
(bir şeye) alternatif olarak |
|
313 |
İfadeler |
in place of somebody/something expr.
|
birinin/bir şeyin yerine |
|
314 |
İfadeler |
in place of somebody/something expr.
|
birine/bir şeye vekaleten |
|
315 |
İfadeler |
in the middle of (something or some place) expr.
|
(bir şeyin veya bir yerin) ortasında |
|
316 |
İfadeler |
in the middle of (something or some place) expr.
|
(bir şeyin veya bir yerin) merkezinde |
|
317 |
İfadeler |
in the middle of (something or some place) expr.
|
(bir şeyin veya bir yerin) orta yerinde |
|
Proverb |
|
318 |
Atasözü |
lightning never strikes in the same place twice
|
aynı dert kişinin başına iki kez gelmez |
|
319 |
Atasözü |
a woman's place is in the home
|
kadının yeri evidir |
|
320 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerine konmalı |
|
321 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerinde olmalı |
|
322 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri olmalı ve her şey kullanıldıktan sonra yerli yerine konmalı |
|
323 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
aldığın şeyi yerine koy |
|
324 |
Atasözü |
lightning never strikes twice in the same place
|
yıldırım aynı yere iki kere düşmez |
|
325 |
Atasözü |
lightning never strikes twice in the same place
|
yıldırım aynı yere iki kez düşmez |
|
326 |
Atasözü |
lightning never strikes twice in the same place
|
aynı nehirde iki kez yüzülmez |
|
Colloquial |
|
327 |
Konuşma Dili |
a place for everything and everything in its place i.
|
her şey yerli yerinde olması ve o şekilde bırakılması |
|
328 |
Konuşma Dili |
a place in the sun i.
|
iyi bir konum |
|
329 |
Konuşma Dili |
a place in the sun i.
|
parlak bir konum |
|
330 |
Konuşma Dili |
look for someone in the wrong place f.
|
birisini yanlış yerde aramak |
|
331 |
Konuşma Dili |
place all your eggs in one basket f.
|
her şeyini riske atmak |
|
332 |
Konuşma Dili |
in the first place zf.
|
ilk başta |
|
333 |
Konuşma Dili |
in a place like this expr.
|
böyle bir yerde |
|
334 |
Konuşma Dili |
in the first place expr.
|
birincisi |
|
335 |
Konuşma Dili |
in the first place expr.
|
daha en başta |
|
336 |
Konuşma Dili |
in the first place expr.
|
en baştan |
|
337 |
Konuşma Dili |
in the first place expr.
|
ilkin |
|
338 |
Konuşma Dili |
in the second place expr.
|
ikincisi |
|
339 |
Konuşma Dili |
in our place expr.
|
mahallimizde |
|
340 |
Konuşma Dili |
pretend you're in his/her place expr.
|
kendini onun yerine bir koy |
|
341 |
Konuşma Dili |
in the first place expr.
|
öncelikle |
|
342 |
Konuşma Dili |
in the first place expr.
|
zaten |
|
343 |
Konuşma Dili |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birine/bir şeye) vekaleten |
|
344 |
Konuşma Dili |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birine/bir şeye) alternatif olarak |
|
345 |
Konuşma Dili |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birinin/bir şeyin) vekili olarak |
|
346 |
Konuşma Dili |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birini/bir şeyi) temsilen |
|
347 |
Konuşma Dili |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birinin/bir şeyin) temsilcisi olarak |
|
348 |
Konuşma Dili |
what happens in (some place) stays in (that place) expr.
|
(bir yerde) olan şey (bir yerde) kalır |
|
Idioms |
|
349 |
Deyim |
wide place in the road i.
|
küçücük kasaba |
|
350 |
Deyim |
a place in the sun i.
|
iyi bir konum |
|
351 |
Deyim |
a place in the sun i.
|
avantajlı bir konum |
|
352 |
Deyim |
a place in the sun i.
|
elverişli bir konum |
|
353 |
Deyim |
a place in the sun i.
|
parlak bir konum |
|
354 |
Deyim |
one's place in the sun i.
|
iyi bir konum |
|
355 |
Deyim |
one's place in the sun i.
|
avantajlı bir konum |
|
356 |
Deyim |
one's place in the sun i.
|
elverişli bir konum |
|
357 |
Deyim |
one's place in the sun i.
|
parlak bir konum |
|
358 |
Deyim |
place stock in f.
|
birine/bir şeye inanmak/güvenmek |
|
359 |
Deyim |
place in the background f.
|
hiç anlam verememek |
|
360 |
Deyim |
arrive (some place) in a body f.
|
toplu halde/beraberce gelmek |
|
361 |
Deyim |
spend (some amount of time) in (some place) f.
|
vakit geçirmek |
|
362 |
Deyim |
spend (some amount of time) in (some place) f.
|
eyleşmek |
|
363 |
Deyim |
spend (some amount of time) in (some place) f.
|
oyalanmak |
|
364 |
Deyim |
spend (some amount of time) in (some place) f.
|
zaman geçirmek |
|
365 |
Deyim |
spend (some amount of time) in (some place) f.
|
konaklamak |
|
366 |
Deyim |
arrive (some place) in a body f.
|
grup halinde varmak |
|
367 |
Deyim |
arrive (some place) in a body f.
|
hep birlikte varmak/ulaşmak/gelmek |
|
368 |
Deyim |
reach (some place) in a body f.
|
grup halinde varmak |
|
369 |
Deyim |
reach (some place) in a body f.
|
hep birlikte varmak/ulaşmak/gelmek |
|
370 |
Deyim |
reach (some place) in a body f.
|
topluca varmak |
|
371 |
Deyim |
place (someone or something) in (someone's) care f.
|
ilgilenmesi için birine bırakmak |
|
372 |
Deyim |
place (someone or something) in (someone's) care f.
|
(birine veya bir şeye) bakma işini birine bırakmak |
|
373 |
Deyim |
place (someone or something) in the care of (someone) f.
|
ilgilenmesi için birine bırakmak |
|
374 |
Deyim |
place (someone or something) in the care of (someone) f.
|
(birine veya bir şeye) bakma işini birine bırakmak |
|
375 |
Deyim |
place (someone or something) in the charge of (someone) f.
|
birine emanet etmek |
|
376 |
Deyim |
place (someone or something) in the charge of (someone) f.
|
birine emanet bırakmak |
|
377 |
Deyim |
place (someone or something) in the charge of (someone) f.
|
birinin sorumluluğuna bırakmak |
|
378 |
Deyim |
place (someone or something) in the charge of (someone) f.
|
ilgilenmesi için birine bırakmak |
|
379 |
Deyim |
place (someone or something) in the charge of (someone) f.
|
(birine veya bir şeye) bakma işini birine bırakmak |
|
380 |
Deyim |
age in place f.
|
yerinde yaşlanmak |
|
381 |
Deyim |
age in place f.
|
alışık olduğu çevrede/konutta yaşlanmak |
|
382 |
Deyim |
fall in place f.
|
anlamlı gelmeye başlamak |
|
383 |
Deyim |
put someone in one's place f.
|
birine ağzının payını vermek |
|
384 |
Deyim |
place one's confidence in f.
|
bel bağlamak |
|
385 |
Deyim |
keep someone in some place f.
|
birini bir yerde tutmak |
|
386 |
Deyim |
place someone in the trust of someone f.
|
birini birilerinin himayesi/gözetimi altına bırakmak |
|
387 |
Deyim |
place one's hope in f.
|
bel bağlamak |
|
388 |
Deyim |
take one's place in the spotlight f.
|
bütün dikkatleri üzerine çekmek |
|
389 |
Deyim |
keep one in one's place f.
|
birini yerinde/mevkisinde/görevinde tutmak |
|
390 |
Deyim |
have a place in something f.
|
bir şeyde rolü/yeri/payı olmak |
|
391 |
Deyim |
be in the right place at the right time f.
|
doğru zamanda doğru yerde olmak |
|
392 |
Deyim |
place one's confidence in f.
|
güvenmek |
|
393 |
Deyim |
put oneself in someone's place f.
|
empati kurmak |
|
394 |
Deyim |
place one's hope in f.
|
güvenmek |
|
395 |
Deyim |
have one's heart in the right place f.
|
iyi yürekli olmak |
|
396 |
Deyim |
have one's heart in the right place f.
|
içten olmak |
|
397 |
Deyim |
have one's heart in the right place f.
|
iyi niyetli olmak |
|
398 |
Deyim |
have one's heart in the right place f.
|
iyi huylu olmak |
|
399 |
Deyim |
place someone in an awkward position f.
|
müşkül duruma sokmak |
|
400 |
Deyim |
place oneself in someone else's shoes f.
|
kendini başka birisinin yerine koymak |
|
401 |
Deyim |
put yourself in somebody's place f.
|
kendini başkasının yerine koymak |
|
402 |
Deyim |
place one's head in a noose f.
|
kendini tehlikeli bir duruma sokmak |
|
403 |
Deyim |
place one's head in a noose f.
|
kendi sonunu hazırlamak |
|
404 |
Deyim |
have one's heart in the right place f.
|
kalbi temiz olmak |
|
405 |
Deyim |
have a place in f.
|
önemli olmak |
|
406 |
Deyim |
place oneself in someone else's position f.
|
kendini başka birisinin yerine koymak |
|
407 |
Deyim |
place one's head in the lion's mouth f.
|
kendisini tehlikeye atmak |
|
408 |
Deyim |
place one's head in the lion's mouth f.
|
kendisini aslanın ağzına atmak |
|
409 |
Deyim |
have a place in f.
|
önemli bir yer tutmak |
|
410 |
Deyim |
put oneself in someone's place f.
|
kendini başkasının yerine koymak |
|
411 |
Deyim |
put oneself in someone else's place f.
|
kendini bir başkasının yerine koymak |
|
412 |
Deyim |
have a place in f.
|
önem taşımak |
|
413 |
Deyim |
buzz in to some place f.
|
lappadak içeri dalmak |
|
414 |
Deyim |
place someone in an awkward position f.
|
müşkül duruma düşürmek |
|
415 |
Deyim |
place one's head in the lion's mouth f.
|
kendini ateşe atmak |
|
416 |
Deyim |
have one's heart in the right place f.
|
kibar/nazik olmak |
|
417 |
Deyim |
place someone in an awkward position f.
|
müşkül durumda bırakmak |
|
418 |
Deyim |
place someone or something in jeopardy f.
|
riske atmak |
|
419 |
Deyim |
place someone or something in jeopardy f.
|
riske sokmak |
|
420 |
Deyim |
buzz in to some place f.
|
paldır küldür dalmak |
|
421 |
Deyim |
have one's heart in the right place f.
|
sevecen olmak |
|
422 |
Deyim |
place someone or something in jeopardy f.
|
tehlikeye sokmak |
|
423 |
Deyim |
place someone or something in jeopardy f.
|
tehlikeye atmak |
|
424 |
Deyim |
fall in place f.
|
taşlar yerine oturmak |
|
425 |
Deyim |
flock in some place f.
|
(kalabalık halinde) bir yere akın etmek |
|
426 |
Deyim |
place one's confidence in f.
|
umudunu bağlamak |
|
427 |
Deyim |
place someone in an awkward position f.
|
zor durumda bırakmak |
|
428 |
Deyim |
have a place in f.
|
yeri olmak |
|
429 |
Deyim |
place one's hope in f.
|
umudunu bağlamak |
|
430 |
Deyim |
place someone in an awkward position f.
|
zor duruma sokmak |
|
431 |
Deyim |
fall in place f.
|
yerli yerine oturmak |
|
432 |
Deyim |
be in the middle of (something or some place) f.
|
(bir şeyin veya bir yerin) ortasında olmak |
|
433 |
Deyim |
be in the middle of (something or some place) f.
|
(bir şeyin veya bir yerin) ortasında bulunmak |
|
434 |
Deyim |
be in the middle of (something or some place) f.
|
(konserin, yemeğin) ortasında olmak |
|
435 |
Deyim |
be in the middle of (something or some place) f.
|
toplantıda olmak |
|
436 |
Deyim |
be in the middle of (something or some place) f.
|
bir şeyle meşgul olmak |
|
437 |
Deyim |
be in the middle of (something or some place) f.
|
bir şeyle uğraşmak |
|
438 |
Deyim |
be in the right place at the right moment f.
|
doğru anda doğru yerde olmak |
|
439 |
Deyim |
be in the right place at the right moment f.
|
doğru zamanda doğru yerde olmak |
|
440 |
Deyim |
put in some place f.
|
doka çekmek |
|
441 |
Deyim |
put in some place f.
|
bir yere yanaştırmak |
|
442 |
Deyim |
put in some place f.
|
limana/rıhtıma yanaştırmak |
|
443 |
Deyim |
run in place f.
|
yerinde koşu yapmak |
|
444 |
Deyim |
run in place f.
|
yerinde koşmak |
|
445 |
Deyim |
run in place f.
|
yerinde saymak |
|
446 |
Deyim |
run in place f.
|
olduğu yerde saymak |
|
447 |
Deyim |
run in place f.
|
aynı yerde saymak |
|
448 |
Deyim |
run in place f.
|
bir adım ilerleyememek |
|
449 |
Deyim |
age in place f.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
450 |
Deyim |
be aging in place f.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
451 |
Deyim |
age in place f.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
452 |
Deyim |
be aging in place f.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
453 |
Deyim |
be put in (one's) place f.
|
(birine) haddini bildirmek |
|
454 |
Deyim |
be put in (one's) place f.
|
(birine) ağzının payını vermek |
|
455 |
Deyim |
have heart in the right place f.
|
iyi niyetli olmak |
|
456 |
Deyim |
have heart in the right place f.
|
içten olmak |
|
457 |
Deyim |
have heart in the right place f.
|
iyi huylu olmak |
|
458 |
Deyim |
have heart in the right place f.
|
kalbi temiz olmak |
|
459 |
Deyim |
have heart in the right place f.
|
kibar/nazik olmak |
|
460 |
Deyim |
have heart in the right place f.
|
sevecen olmak |
|
461 |
Deyim |
have your heart in the right place f.
|
iyi niyetli olmak |
|
462 |
Deyim |
have your heart in the right place f.
|
içten olmak |
|
463 |
Deyim |
have your heart in the right place f.
|
kalbi temiz olmak |
|
464 |
Deyim |
have your heart in the right place f.
|
samimi olmak |
|
465 |
Deyim |
have your heart in the right place f.
|
sevecen olmak |
|
466 |
Deyim |
keep in some place f.
|
bir yerde tutmak |
|
467 |
Deyim |
keep one in place f.
|
birini yerinde/mevkisinde/görevinde tutmak |
|
468 |
Deyim |
never set foot in (some place) f.
|
asla (bir yere) ayak basmamak |
|
469 |
Deyim |
never set foot in (some place) f.
|
hiçbir zaman (bir yere) gitmemek/girmemek |
|
470 |
Deyim |
never set foot in (some place) f.
|
asla (bir yere) gitmemek/girmemek |
|
471 |
Deyim |
not set foot in (some place) f.
|
(bir yere) ayak basmamak |
|
472 |
Deyim |
not set foot in (some place) f.
|
(bir yere) gitmemek |
|
473 |
Deyim |
not set foot in (some place) f.
|
(bir yere) ayağını atmamak |
|
474 |
Deyim |
not set foot in (some place) f.
|
(bir yere) adımını atmamak |
|
475 |
Deyim |
not set foot in (some place) f.
|
(bir yere) adımını bile atmamak |
|
476 |
Deyim |
not set foot in (some place) f.
|
(bir yere) girmemek |
|
477 |
Deyim |
place (one) in an awkward position f.
|
(birini) müşkül duruma düşürmek |
|
478 |
Deyim |
place (one) in an awkward position f.
|
(birini) müşkül durumda bırakmak |
|
479 |
Deyim |
place (one) in an awkward position f.
|
(birini) müşkül duruma sokmak |
|
480 |
Deyim |
place (one) in an awkward position f.
|
(birini) zor durumda bırakmak |
|
481 |
Deyim |
place (one) in an awkward position f.
|
(birini) zor duruma sokmak |
|
482 |
Deyim |
place in jeopardy f.
|
riske sokmak |
|
483 |
Deyim |
place in jeopardy f.
|
riske atmak |
|
484 |
Deyim |
place in jeopardy f.
|
tehlikeye atmak |
|
485 |
Deyim |
place in jeopardy f.
|
tehlikeye sokmak |
|
486 |
Deyim |
place trust in f.
|
-e güvenmek |
|
487 |
Deyim |
place trust in f.
|
-e itimat etmek |
|
488 |
Deyim |
place trust in (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) inanmak/güvenmek |
|
489 |
Deyim |
place trust in (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) itimat etmek |
|
490 |
Deyim |
place trust in (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) güven duymak |
|
491 |
Deyim |
put (one) in (one's) place f.
|
(birine) haddini bildirmek |
|
492 |
Deyim |
put (one) in (one's) place f.
|
(birine) ağzının payını vermek |
|
493 |
Deyim |
put (one) in (one's) place f.
|
(birinin) havasını söndürmek/indirmek |
|
494 |
Deyim |
put one in one's place f.
|
birine haddini bildirmek |
|
495 |
Deyim |
put one in one's place f.
|
birine ağzının payını vermek |
|
496 |
Deyim |
put somebody in their place f.
|
birine haddini/yerini bildirmek |
|
497 |
Deyim |
put someone in his or her place f.
|
birine haddini/yerini bildirmek |
|
498 |
Deyim |
put someone in his or her place f.
|
kendini birinin yerine koymak |
|
499 |
Deyim |
put oneself in someone's place f.
|
kendini birinin yerine koymak |
|
500 |
Deyim |
put someone in their place f.
|
birine haddini bildirmek |
|